
Adı Aslı’ydı. 22 yaşında, Kadıköy’ün kalabalığına karışmış, görünmeyen binlerce kadından sadece biriydi. Kaderin yorgun bir cilvesi gibi, sabahın ilk saatlerinde Moda’dan yürür, akşamları Rıhtım’ın kalabalığına karışırdı. Dışarıdan bakıldığında sıradan bir genç kadın gibi görünürdü ama yüzüne dikkatlice bakanlar gözlerinin içinde taşıdığı yorgunluğu ve kırgınlığı fark edebilirdi.
Aslı, Adana’dan gelmişti İstanbul’a. Lise yıllarında ailesinden gördüğü baskı, şiddet ve yoksulluk onu evden kaçmaya sürüklemişti. “İstanbul’da bir iş bulur, kendi ayaklarımın üzerinde dururum,” demişti. Ama İstanbul’un büyüsü, yalnızlığı örtbas eden o gri sisi aralanınca geriye sadece mücadele kalıyordu.
İlk zamanlar tekstil atölyelerinde çalıştı. Uzun saatler, düşük ücret, kötü muamele. Sonra bir gün kaldığı kadın pansiyonunda tanıştığı biri ona “daha kolay para kazanabileceği” bir yol sundu. Aslı önce karşı çıktı, reddetti. Ama açlık, parasızlık ve çaresizlik insana istemediği kapıları çaldırabiliyordu.
Zamanla o da Kadıköy’ün gece sokaklarında bir silüete dönüştü. İnsanların bakışlarından kaçmayı öğrendi, konuşmamayı, içindeki çığlıkları susturmayı. En çok sabahın ilk ışıklarını severdi, sahilde bir bankta oturup vip martı seslerini dinlerdi. Belki de o anlar, kendini hâlâ insan gibi hissettiği yegâne zamanlardı.
Bir gün, Rasimpaşa’daki bir halk kütüphanesinin önünden geçerken içeriye girdi. Raflardaki kitapları gördüğünde yıllardır unuttuğu bir şeyi hatırladı: hayal kurmayı. Küçükken öğretmeni olmak istemişti. Sessizce oturup eskort kitaplara göz gezdirdi, sonra haftada bir uğramaya başladı. Kütüphane çalışanı Duygu Hanım onun halinden anlamıştı. Zamanla ona konuşmaya, dertleşmeye başladı. Duygu Hanım onu bir kadın dayanışma merkezine yönlendirdi.
Aslı şimdi hâlâ Kadıköy’de ama artık başka bir hayatın eşiğinde. Kendi ayaklarıyla kararlar alıyor. Temizlik işleri yapıyor, açık liseye yazıldı. Sokaklarda oral yaşadığı geçmişi unutmadı ama artık onun esiri de değil. Moda Caddesi’nden yürürken yüzü hâlâ yorgun, ama gözlerinde küçük bir umut ışığı yanıyor. Belki bir gün öğretmen olamayacak, ama bir çocuğun elinden tutabilecek kadar güçlenecek.