
Üsküdar escort sabahlarının kendine özgü bir sessizliği vardır. Yağmur sonrası taş sokaklardan yükselen toprak kokusu, denizden gelen tuzlu seksi esintiye karışır. İnsanlar işe, çocuklar okula giderken, Zehra köhne bir pansiyonun penceresinden dışarıyı izliyordu. Gözleri boştu, ama içi doluydu; dolu dolu acıyla, yorgunlukla, pişmanlıkla…
Henüz yirmi bir yaşındaydı. Hayat, onun kapısını erken çalmış, üstelik sert çalmıştı. Babası küçükken evi terk etmiş, annesi de hastalıktan erken yaşta olgun vefat etmişti. Zehra, İstanbul’a geldiğinde kimsesi yoktu. Önce bir tekstil atölyesinde çalıştı, sonra işten çıkarıldı. Kirasını ödeyemedi, borçları büyüdü. Aç kalınca, çaresizlik onu karanlık bir yola sürükledi.
İlk geceyi hiç unutmamıştı. Gözleri dolmuştu, kalbi sıkışmıştı ama “başka çarem yok,” demişti kendi kendine. Üsküdar escort ara sokaklarında, karanlık köşelerinde, Zehra her gece biraz daha kayboluyordu. İnsanlar ona baktığında yalnızca bir “etiket” görüyordu. Oysa o, sadece yaşamak istiyordu.
Bazı geceler, Salacak Sahili’ne yürürdü. Kız Kulesi’nin ışıkları suda dans vip ederken sessizce ağlardı. Hayatı boyunca kimseye güvenmemişti ama orada, o ışığın altında bir huzur bulurdu. “Belki bir gün,” derdi kendi kendine, “her şey değişir…”
Bir gece, karakolun önünden geçerken, üşüyen bir çocuğu fark etti. Montunu çıkarıp çocuğun üstüne örttü. O an kendine baktı; “Ben hâlâ iyiyim,” dedi içinden. “İçimde hâlâ insanlık kalmış.” O küçük iyilik, Zehra için bir dönüm noktasıydı.
Ertesi gün, belediyenin kadın danışma merkezine gitti. İlk başta konuşamadı. Sonra sessizce ağladı, tüm hikayesini anlattı. Oradaki bir sosyal hizmet görevlisi ona el uzattı. Zehra, uzun zaman sonra ilk kez birine güvenebildi. Rehabilitasyon süreci başladı, psikolojik destek aldı. Küçük bir atölyede işe yerleştirildi.








